3 Ocak 2012 Salı

Edward Lee Thorndike (1874 - 1949)

Thorndike Zeka Kuramı;

Thorndike’a göre zeka birbirinden ayrı faktörlerden meydana gelir. Söz konusu olan faktörler birbirinden bağımsızdır. Buna göre genel bir zekadan söz edilemez. Zeka değil,zekalar vardır. Bu nedenle zeka ile ilgili bir problemin çözümünde birden fazla faktör yer alır. Thorndike zekayı soyut zeka, sosyal zeka ve mekanik zeka olmak üzere üçe ayırır. Thorndike bir takım zihinsel yetenekler de belirlemiştir: sözel kavrama, hafıza, muhakeme, uzay ilişkilerini görselleştirme yeteneği, sayısal yetenek, sözel akılcılık,algısal hız...

Thorndike Öğrenme Kuramı;

Thorndike kendi ifadesiyle, bağlaşımcılığı şu şekilde tanımlamaktadır. “… eğer insan zihnini analiz edecek olursak, durumları temsil eden unsurlar ve tepkiler, tepkiye hazır oluş halleri, tepkiyi kolaylaştıran koşullar, engellemeler, tepkilerin yönleri arasında değişen kuvvet derecelerinde bağlantıların bulunduğunu görürüz. Eğer bütün bunların tam bir envanterini çıkarabilirsek, insanın  her anlaşılabilir durumlarda, neler düşünebileceğini, neler yapabileceğini, insanı nelerin tatmin edeceğini ve rahatsız edeceğini, buna göre hemen hiçbir şeyi dışarıda bırakmadan söyleyebiliriz… Öğrenme bağlanmadır/ bağlantının kurulmasıdır. Zihin insanın bağlantı sistemidir”.

Bir uyarıcı-tepki bağının kuvvetlenmesi için 3 temel yasa vardır: 
- Hazırbulunuşluk yasası (the law of readiness), organizmanın belirli bir tepki veya davranış için gereken hazırlıklara sahip olup olmadığını ifade eder.
- Tekrar kanunu; bağlantıların tekrarla güçlendirilmesi (law of use) ve bağlantıların zayıflamasını veya tekrarların kesilmesiyle unutulmasını (law of disuse) ifade eder.
- Etki kanunu; bir uyarıcı-tepki bağının, tepkinin doğurduğu etkilere göre kuvvetlenmesini veya zayıflamasını ifade eder. Değiştirilebilir bir bağ tatmin edici haller tarafından takip edilirse, bu bağın kuvveti artar, rahatsız edici haller tarafından takip edilirse, bu bağın kuvveti azalır. 

Tekrar ve Etki Kanunlarına dair görüşlerinde 1930 yılından sonra değişiklikler oluşmuştur.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Watson vs Guthrie

John B. Watson (1878-1958) ; 

Give me a dozen healthy infants, well-formed, and my own specified world to bring them up in and I'll guarantee to take any one at random and train him to become any type of specialist I might select – doctor, lawyer, artist, merchant-chief and, yes, even beggar-man and thief, regardless of his talents, penchants, tendencies, abilities, vocations, and race of his ancestors. I am going beyond my facts and I admit it, but so have the advocates of the contrary and they have been doing it for many thousands of years.”

Davranışçılığın kurucusudur.

Watson'a göre, doğa bilimlerinde olduğu gibi psikolojide de yalnız somut ve gözlenebilir davranışlar ölçülebilir. Zihin ya da bilinç nesnel bir konu değildir ve bu nedenle bilimsel yöntemlerle incelenemez. Dolayısı ile psikolojinin uğraşı alanı herkes tarafından görülebilen davranışlar olmalıdır.

Bütün davranışların temelinde uyarıcı-tepki bağıntısı bulunmaktadır. Watson’a göre doğuştan getirdiğimiz uyarıcı-tepki bağıntıları bulunmaktadır. Birey gelişim sürecinde yeni uyarıcı-tepki bağıntılarını bu uyarıcı-tepki bağıntısı üzerine kurmaktadır. 

Pavlov’un deneyi sonucunda köpek koşullanabiliyorsa insan da koşullanabilir.

Meydana gelmiş olan korkuları yok etme üzerinde durmuş, klasik koşullamayı bu doğrultuda kullanmıştır.

Öğrenme sürecinde sadece bitişiklik ve sıklık ilkelerini kabul etmiş, pekiştirmenin ya da ödüllendirmenin gerekli olmadığını savunmuştur.


Edwin Ray Guthrie (1886-1959);

Öğrenmenin tek yasası bitişikliktir. Bitişikliği, bir uyarıcıya karşı yapılan tepkinin daha sonra benzer uyarıcıyla karşılaşıldığında da gösterilme eğilimi olarak tanımlar.

Öğrenme, tek bir denemede, uyarıcı ve tepkinin yakın zamanda verilmesiyle oluşan koşullanma ve çağrışımla gerçekleşir. Tekrar önem taşımaz.

Kötü alışkanlıkları yok etmek için eşik, bıktırma veya zıt tepki yöntemi kullanılabilir. 

Klasik Koşullama - Ivan Pavlov

Internette klasik koşullamaya dair birçok örnek okuduktan sonra, en can alıcı örneklerden birinin bu olduğuna karar verdim, paylaşıyorum:

Cnn International, TV5 ve BBC World gibi kanallardan haber seyrederken çoğu kez "Ortadoğu'da patlama 12 asker öldü" ya da "Afganistan'da/Irak'ta Amerikan askerlerine saldırı" gibi haberlerde önce bir süre İslami bir öge görürsünüz. Ezan sesi ya da dinci olduğu belli bir adam görüntüsü, daha sonra ise patlama ya da dehşet verici olay ile ilgili görüntüler gösterilir. Oysa haberin orjinalini seyretmek üzere Irak ya da Afgan kanallarına giderseniz olay esnasında ezan sesi olmadığını farkedersiniz.

Orjinale gitme gibi bir derdi olmayan çoğu kişiye bu haberler öyle sık tekrarlanır ki bir süre sonra İslam ile ilgili ögeler terör ve şiddeti çağrıştıran ögelere dönüşür. 

1 Ocak 2012 Pazar

Freud - Kişilik Kuramları

TOPOGRAFİK KİŞİLİK KURAMI: Bilinç, Ön bilinç ve Bilinçaltı Aşamaları
Freud'a göre bilinçaltındaki çoğu düşünce aslında bir zamanlar bilinç eşiğinin üstündeydi. Ancak kaygı seviyemizi arttırıp bizleri rahatsız ettiklerinden, bilinçaltına bastırıldı ve davranışlarımızı biz farkında olmadan yönlendirmeye başladı. Bu nedenle ki çoğu akıl hastalıklarının temelinde bilinçaltına atılmış bu korku ve arzular yatmaktadır. Bu durum psikanalist terapinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Freud'a göre psikolojik rahatsızlıkları tedavi etmenin en iyi yolu bilinçaltına bastırılmış ne varsa bilinç yüzeyine çıkarmaktı. İlk 6 yaşta yaşanılan kötü deneyimler, bireyin geri kalan hayatına da olumsuz yansıyarak akıl hastalıklarına neden oluyordu. Tedavi olma süreciyse bu bastırılmışlıkların farkına varmaktan geçiyordu.

YAPISAL KİŞİLİK KURAMI: İd, Ego ve Süper Ego
İd zevk ilkesine göre işlerken, ego gerçeklik ilkesine uygun çalışmaktadır.
Süper egonun başlıca görevleri, id’den gelen kabul edilemeyecek dürtüleri bastırmak, egoyu ahlaki amaçlara yöneltmeye çalışmak ve kusursuz olmaya çabalamaktır.

 Id’i çok baskin olan bir kisi, toplumsal kurallara duyarsiz, sadece kendi isteklerini tatmin etmeyi düsünen biri olabilir. 
 Süper egosu gelişmiş olan bir kişi ise, utangaç, kızgınlığını ve cinsel arzularını sürekli bastıran biri olarak karşımıza çıkabilir. 

PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM KURAMI: Oral, Anal, Fallik, Gizil ve Genital Dönem
Freud'un kişilik kuramı, yaşam boyunca cinsel dürtünün doyurulma biçimini temel alir. Freud cinsel dürtüyü sadece cinsel etkinlik istegi olarak degil, her türlü zevk içeren duyumlari arama olarak tanimlar. Freud cinsel dürtünün yarattigi enerjiye libido adini verir. Bir dönemdeki ihtiyaçlar karsilanmazsa o döneme bagimlilik gerçeklesir.

Maslow vs Erikson



Abraham Maslow;
      - Yalnızlık, mahcubiyet, aşağılık duyguları, depresyon ve mutsuzluk dolu bir çocukluk ve delikanlılık dönemi geçirdi.  Vefatından bir ay önceki son makalesinin girişinde hiç bir zaman cesur bir lider ve hatip olamadığından yakınarak "ben mizaç olarak cesaretsizim" diye yazıyor ve ekliyordu "bu da bana hayatım boyunca bitkinlik, gerginlik, korku, endişe ve kötü uykulara mâl oldu"! Annesine karşı nefreti de asla sönmedi, öldüğünde cenazesine gitmeyi reddetti. Bu mizaç, karakter ve kişilik özellikleri, her kuramcı gibi, onun kişilik kuramına ve ideolojisine de yansıdı. Asla olamadıklarını ve inanamadıklarını "kendini gerçekleştirme", "hümanistik tavır", "holistik-dinamik teori" gibi kuramsal yaklaşımlarla ideolojize etti.
-         -  Maslow teorisi, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla, kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturan daha 'üst ihtiyaçlar'ı tatmin etme arayışına girdiklerini belirtir.
-         -  Bireyin kişilik gelişiminin, o an için baskın olan ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlendiğini sözkonusu etmektedir. 
-          - İnsanın bir basamaktaki gereksinimi, ancak daha alt basamaktaki gereksiniminin belli bir dereceye kadar doyurulmasıyla ortaya çıkar.
-          - Fırsat verilirse her birey eninde sonunda kendini gerçekleştirebilir.



Erik Erikson;
-          - "Kimlik bunalımı" kavramını ilk kullanan psikologdur. Erikson’a göre kimlik, kişinin sürekli ve değişmez nitelikteki kendi yaşantısıdır, hem kişinin iç dünyasındaki bütünlüğü, hem de dış dünyayla ilişkisini, toplumsal ve kültürel örgütlenişe katılımını belirler. Kimliğin kazanılması temelde gençlik dönemine özgü bir benlik görevidir. Erikson, “kimlik bunalımı” olarak adlandırdığı bu dönemin, insanın gelişmesindeki en çetin evre olduğunu söyler.
-         -  Freud’cu kuramın temel öğelerinden birçoğunu kabul eder ve kendi görüşlerini bunlar üzerine yapılandırır.  Erikson, Freud’un psiko-seksüel gelişim kuramına sosyal boyutun katılması gerekliliğine inanmıştır.
-          - Bireyin temel kişilik özelliklerinin salt yaşamın ilk beş yılına bağımlı olmadığını ve bireysel gelişimin bütün yaşam boyunca devam ettiği ifade eder.
-          - Sekiz evrenin herbirinde atlatılması gereken bir çatışma bulunur. İnsanın sağlıklı bir kişilik kazanmasında bu krizlerin başarılı olarak atlatılması önem taşır. Kriz tam olarak çözülemezse daha sonraki dönemlerde çözümleninceye kadar devam eder.

27 Aralık 2011 Salı

Makale Tarama Ödevi

Davranışçılıktan Yapılandırmacılığa: Eğitimde Yeni Bir Paradigma
Gürcü Koç, Melek Demirel 
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 27: 2004, 174-180.

Makalede yazarlar, davranışçılığın popülerliğini kaybettiğinden, öğretim tasarımında davranışçılıktan bilişselciliğe ve bilişselcilikten de yapılandırmacılığa doğru bir değişim oluştuğunu belirtmişlerdir. 

Giriş kısmında, hem davranışçılığın hem de bilişselciliğin temelinde nesnelci yaklaşım olduğundan,
nesnelcilikte bilginin bireyden bağımsız olduğundan ve öğrenmenin dış dünyadan bireye transfer edilmesi sonucu oluştuğundan bahsedilmektedir.  Fakat yapılandırmacılara göre bireyler doldurulmayı bekleyen boş variller değildir, tersine anlamları araştıran etkin organizmalardır. Öğrenen bireyler bilgiyi bireysel olarak yaratır ve yeniden organize eder. Bunun yanında, öğrenme sosyal bir etkinliktir. Önceki bilgiler ve yaşantılar ise yeni öğrenmeler için temeldir.

Tarihsel bakış kısmında, bazı yapılandırmacıların kuramlarına yer verilmiştir. İlk yapılandırmacı Vico; “İnsan beyni ancak kendi yarattığını bilebilir.” demiştir. Kant’a göre, zihin sürekli öğrenme etkinliği içinde kendini değiştirir. Dewey'in öncüsü olduğu probleme dayalı öğrenme ve Bruner'in önemini vurguladığı buluşa dayalı öğrenme yapılandırmacılıkta uygulanan stratejilerdir. Ausubel ise öğretmenin etkili bir rehber olması gerektiğini belirtmiştir. Piaget ve Vygotsky ise yapılandırmacılığı en çok etkileyen bilim adamlarıdır.

Yapılandırmacılığın çeşitleri başlığı altında Piaget'nin savunduğu bilişsel ve Vygotsky'nin savunduğu sosyal yapılandırmacılığın detayları sunulmuştur. Piaget’ye göre yapılandırma, bireyin insansız bir ortamdaki etkileşiminden diğer bireylerle etkileşimine doğrudur. Fakat Vygotsky'ye göre bilişsel gelişim çocukla çevresindeki bireyler arasındaki karşılıklı etkileşim sonucunda oluşur. Sosyokültürel etkilere öncelik veren Vygotsky, üst düzey bilişsel süreçlerin evriminin, sosyalden (bireyler aras›) bireysele doğru ilerlediğini ileri sürer.

Yapılandırmacılığın eğitim ortamına yansımaları kısmında, davranışçı eğitim programlarında hedeflerin ürüne dayalı, yapılandırmacı yaklaşımda ise sürece dayalı olarak belirlendiğinden bahsedilmiştir. Ürüne dayalı
yaklaşım davranışlardaki gözlenebilir değişikliklere, sürece dayalı yaklaşım üst düzey öğrenme, düşünme
ve bilginin kalıcılığına odaklanmaktadır. Yapılandırmacılığa dayalı eğitimde tümdengelim yaklaşımı kullanılır. Öğrenenler önce bütünü, yani genel kavram ve ilkeleri görür, sonra konu ile ilgili derinlemesine inceleme yapar. Yapılandırmacı sınıflarda öğrencinin kendi kararlarını verebildiği, kendi öğrenme planını yaptığı ve
uyguladığı, gelişimini izlediği, çalışmalarını değerlendirdiği özgün öğrenme etkinlikleri kullanılır. Öğretmen ve öğrenenler, etkinliklere birlikte karar verir. 

Sonuç kısmında yapılandırmacı ortamların geleneksel yaklaşımlara kıyasla öğrenmede hem daha etkili olduğu, hem de öğrenenin daha fazla zevk aldığı, daha fazla sorumluluk aldığı, daha azimli olduğu belirtilmiştir. Yani yapılandırmacı yaklaşım hem duyuşsal öğrenme ürünleri hem de üst düzey düşünme becerileri kazandırmada daha etkilidir.